"Hayatın Ucu" üzerine
Şehrin dışında toplu konutlar, yeni kurulan, tenha mahalleler, inşaatlar... Evlerinden çıkarılıp buralarda yaşamaya zorlanmış insanlar. O evlerin birinde birlikte yaşamaya mecbur kalmış bir baba ile gelini. Hayatın Ucu, sıradan diye tabir edilen insanların hayatından bir kesiti, hiç sönmeyen merak duygusunun eşliğinde getiriyor gözler önüne. “Baba, sen artık yaşlandın, yalnız yaşama, bizimle kal,” diyerek babasını kendi evine getiren Sedat, bir müddet sonra yavaş yavaş ortalıktan kaybolur. Baba, gelini Aslı ile, küçük bir dairenin içinde yaşamaya başlar. Önce yabancı bir evde yaşamanın zorlukları, alışma süreci kuşatır babayı. Bunalır, bunaldıkça kendini dışarı atar. Oysa dışarıda bir gazete alacak bakkal bile yoktur. Aslı, kocasına kendisini emanet etmiş, bütün gün televizyona bakmaktan başka çaresi olmayan genç bir kız. Şehir çok uzaktadır, hayat uzakta bir yerde yaşanıyordur. Hayatın ucunda kalan bu iki insan, çaresiz, birbirlerine yaslanırlar. Önceleri adaptasyonun ağırlı...