Graham Greene üzerine kısa bir not

Sessiz Amerikalı’yı okudum, Graham Greene’den. Pek adı geçmez, sağda solda yazılıp çizilmez ama Graham Greene büyük yazar. Polisiyeci olarak tanınmasının bu ciddiye alınmama meselesinde payı büyük sanırım. Oysa bilinen polisiyeden çok farklı onun romanları. Cinayet var, soruşturma var, çözülmeyi bekleyen gizler var, doğru. Ama onların yanında ve onlardan daha baskın olarak aşk var, savaş var, savaşın anlamsızlığı var, kapitalizm eleştirisi var, insanlık halleri var. Pişmanlık, tutku, hata, sevgi, günah, vicdan var. Ve de bu bahsettiklerim öyle ‘iyi’ var ki romanın içinde, romana içkin, doğal, içtenlikli ve duyarlı bir biçimde işliyor onları Greene. Anlatacağı şeyi – hikâyeyi değil, vermek istediğini – hiç abartmadan, yetkin şekilde ve dahası insanın doğrudan vicdanına hitap ederek, vicdanını avuçlarının içine alarak veriyor okuyucuya. Bazen bir karakterin iç tartışmasında, bazen bir diyalogun ara cümlesinde o ‘şey’ birden sızıveriyor okuyucunun içine ve yeşeriyor orada sonra. Kitabın kapağını kapattığınızda içinize yerleşen bu ‘insanlık tohumları’ bir yandan büyüyor bir yandan da yüreğinizi besliyor. Kucağınıza alıp okşuyorsunuz kitabı. İnsan ağzının tadı bozulmasın diye sevdiği bir yemeğin üzerine bir süre nasıl bir şey yemez ise aynen öyle romanın üzerine bir müddet başka şey okumamak ve düşünmek istiyorsunuz.

“Ah ah…” diye dökülüyor dilinizden içinizde kalanlar.

-----
Sessiz Amerikalı 
Graham Greene 
Çev: Mehmet Harmancı 
Everest Yayınları, 2003

Yorumlar