Hatırlıyorum o günü... 2005'in 11 Ekim'ini yani... Ama esas 12'sinde çarpmıştı bana gerçeklik. Üniversitedeydim o zaman. Derse gidiyordum, büfede durup gazete aldım. Hiç unutmuyorum, kırmızı harfli Cumhuriyet yazısının altında karakalem bir portresi vardı. Portrenin yanında da şiiri. Haberi bir önceki gün almıştım aslında ama idrakim biraz geç oldu sanırım. O sırada, okulda, elimde gazete, bölüme doğru yürürken bir anda gözlerimden yaş gelmeye başladı. "Türk Edebiyatı'nın Kaptan'ı" diye nitelemişti gazete, yanlış hatırlamıyorsam. "Kaptan," diye fısıldadım kendi kendime. Yürür vaziyette, hiç beklemediğim bir anda ağlamaya başlamıştım. Derken şiirlerinden mısralar dağınık, rüzgârda savrulan yapraklar gibi gelip geçtiler zihnimden. Ardından kahramanları... Mahmud Ersoy, Yüzbaşı Demir, Ümid, Leman, Ferid, Suat... Hikâyeler, imgeler, kişiler, olaylar, düşünceler... Başlı başına bir dünya bırakıp bize, gitmişti Kaptan... Artık bıraktığı o ...