[Günce] Korfu'da bir akşamüstü
28 Temmuz, Cuma
İkindi vaktinin sonları, akşam çöktü çökecek. Korfu adasının kuzey köylerinden birinde, rengi git gide koyulaşan denize bakıyorum. Motorlu bir sandal, pat patlarını yeşil yamaçlara vurarak açılıyor. Daha ileride, Arnavutluk kıyılarına doğru puslanan Adriyatik'in üzerinde koca koca şilepler... Köyde (ve koyda) kimseler yok. Bir terk edilmişlik sükuneti.
"Buraya yine gelir miyiz?" diyor G.
"Sanmam." Neden gelelim ki? Dağı, taşı, yamaçları ve kıyıları örten ormanlar için mi? Hiç hırçınlaşmayan, mavi (yeşil değil) deniz için mi? Ne için geleceğiz bir daha buraya? Evet, güzel bir yer, kabul. Böyle yeşilden ve maviden dem vurunca, güzel, ona laf yok. Ama işte... Bir terk edilmişlik hissi yok mu burada? Sakinlik ve sessizlik değil bu; tenhalık, geride bırakılmışlık. Dünyadan, insanlardan kopmuş da, uzun yıllardır kendi kendine denizin ortasında var olmaya çalışan biri gibi ada. Belki Lawrence Durrell adayı terk ettiğinde doğmuştur bu tenhalık. Bilmem, belki de saçmalıyorum.
Güneş ardımızdaki dağın arkasına düştü. Koy artık ışıksız. Işık olmayınca Akdeniz büyüsünü kaybediyor.
"Haydi, kalkalım artık."
Yine de güzel... Her şeye rağmen, Akdeniz güzel...
Yorumlar
Yorum Gönder