Kayıtlar

Ağustos, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mekân Ruhu: Baştan aşağı Akdeniz kokan bir kitap

Resim
Birkaç yazda okudum bu kitabı. Hak ettiği önemi vermedim dersem yanlış olur, fazla önem vermekten oldu, başka mevsimde okunmazmış gibi, hatta Akdeniz’de okunmalıymış gibi bir hisse kapıldım ve bu kitabı her yaz Ege’ye giderken yanıma alıp orada okudum. Geçen yaz bitirdim, ancak şimdi üzerine yazıyorum. Çok muhtemel ki bir defa daha okuyacağım. Çünkü ağırlığı olan, dingin, çok sevdiğim bir yazarın özel hayatına yönelik bilgiler içeren, onun dünyaya bakışıyla ilgili işaretler veren bence çok güzel bir kitap (bir kitaba ‘güzel’ demek hâlâ tuhaf geliyor). Kitabın alt başlığından anlaşılacağı üzere bu kitap “Akdeniz Yazıları” ile dolu, Akdeniz’le dolu. Lawrence Durrell’ın yaşadığı yerler, Korfu Adası, Kıbrıs, İskenderiye, Belgrad...Her gittiği yerde yerleşik olmaya çalışıyor, bende de vardır bu, evi, çalışma mekânı, komşuları, gezintileri, arkadaşlarıyla oranın bir yerlisi gibi yaşıyor. Ben de öyle çalışırım. Genelde yüksek yerlerde oturmuş, güzel manzaralara bakmış, hayatı hep yoğun, ya...

Aforizmalar'dan

"Ölüme doğru değildir koşumuz, doğum felaketinden kaçarız çırpınarak." Cioran

Aforizmalar'dan

"Doğuştan önceki sonsuzluk, ölümden sonraki sonsuzluktan daha kısa değil." Abidin Dino

A'dan X'e / John Berger Tarafından Kurtarılmış Mektuplar

Resim
Mektup yazmayı artık iyiden iyiye bıraktığımı, unuttuğumu düşünürken bu kitapla karşılaşmak yeniden mektuba olan hislerimi diriltti. John Berger, bir müebbet mahkuma sevgilisi tarafından gönderilmiş – kimi de gönderilmemiş – mektuplar sunuyor bu kitapta. Sunuş bölümünde, Suse hapishanesinin yeni bir yere taşındığını ve boşaltılan hapishanenin 73 nolu hücresinde el yapımı bir kitaplık bulunduğunu, bu kitaplıkta da üç tomar mektup yer aldığını söylüyor. Mektuplar mahkum Xavier’e, adını “Aida” olarak yazan – çünkü mektuplarda başka insanlarını isimlerini değiştirerek kullanıyor – bir kadın tarafından gönderilmiş. Bu sunuşla birlikte kitabın bir “mektup derlemesi”nden çıkıp “roman” niteliğine bürünmesi sağlanmış oluyor bana göre. Sunuş yazısıyla birlikte artık bir roman okuduğumuzu varsayabiliriz. Öyküleme denen şey tam da bu değil midir? Nasıl mektuplar bunlar? Kısa bir cevap verecek olsam, “doğal” derdim. Bir insanın yazabileceği en doğal, en içten, en mahrem mektuplar. Yıllar içi...