Kayıtlar

Ağustos, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Nâzım'dan

Resim
                                                    ...ama gel gör ki çoktan unuttum                                                                               şaşıp kalmayı                                                       Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak, açık                                                                        ve alabildiğin...

Güç

Resim
Güç rozetten ya da silahtan gelmez. Güç yalan söylemekten gelir. Büyük yalan söylemek ve bütün dünyanın da senin yalanına katılmasını sağlamaktan. İnsanları kalpten inandıkları şeylerin doğru olmadığına inandırdığında işleri bitmiştir artık. [2005 yapımı Sin City filminden]

İstanbul Treni - Graham Greene

Resim
Graham Greene’i her okuduğumda şaşkınlığa kapılıyorum. Daha önce de yazmıştım, “polisiye yazarı” diye geçer Greene pek çok yerde. Öncelikle, onun romanlarının polisiye olduğunu düşünmüyorum. Belki polisiyeyi çok seven bir yazar olabilir. Ama Graham Greene tıpkı döneminin gerçekçi ve modernist yazarları gibi insan odaklı yazan, insana ait duygu durumlarını, insanlık hallerini mercek altına alan bir romancı. Hem de çok incelikli ve zekice yapıyor bunu.             İstanbul Treni’nde, Ostend’den İstanbul’a giden şark ekspresindeyiz. Bir siyasi, firari mahkum, Doktor Czinner; bir gazeteci Mabel Warren; Warren’ın kız arkadaşı Janet Pardoe; dansçı, güzel bir kız Coral; bir çoksatan yazar Bay Savory ve bir de Yahudi tüccar Myatt. Trenin yol aldığı karlı geceler boyunca bu kişiler vagonlar arasında, kompartmanlarda, yemekli vagonda bir şekilde tanışırlar ve ilişkiler birbirine girer. Hikâyenin sonunu baştan söyleyelim: Bizim siyasi m...

Yine Yaz Üzerine

5 Ağustos 2012, Pazar Yaz insanı derinden etkiliyor. Diğer mevsimlerden farklı bir yönü var. Yazın, kendi içine dönüyor insan, kendiyle buluşuyor, kendiyle yüzleşiyor. Kışın daha çok şehir, iş, sanat, diğer insanlar filan demek ama yaz daha çok kendin demektir. Hele ki yaz öğleleri! O ağır vakit, o insanı sarıp sarmalayan sükût altında ne gizemleri keşfediyor insan durup düşününce. Arkasından geliyor yaz akşamları. Kırılgan, kaygan ve ele geçirilemez yaz akşamları. Öyledir. Yaz akşamları çok vaatkârdır, çağırır insanı hayata, canlılığa. İlginçtir ki bir türlü de ele geçirilemez o akşamlar, hep eksik bir yan kalır. Gece devrilip de vakit sabaha yaklaşırken, bir yaz gününün daha bitmekte oluşunun hüznü basar insanın üzerine. Sanki kaçmıştır bir şeyler gözden, yakalanamamıştır. (Bazı kentler de böyledir bu arada. Asla tam olarak fethedilemezler. Hep çağırırlar ama kendilerini asla teslim etmezler ellerinize.) Kırılgandır yaz akşamları, inceliğine uygun davranmanız gerekir. Dönüyorum ...