5 Ağustos 2012, Pazar Yaz insanı derinden etkiliyor. Diğer mevsimlerden farklı bir yönü var. Yazın, kendi içine dönüyor insan, kendiyle buluşuyor, kendiyle yüzleşiyor. Kışın daha çok şehir, iş, sanat, diğer insanlar filan demek ama yaz daha çok kendin demektir. Hele ki yaz öğleleri! O ağır vakit, o insanı sarıp sarmalayan sükût altında ne gizemleri keşfediyor insan durup düşününce. Arkasından geliyor yaz akşamları. Kırılgan, kaygan ve ele geçirilemez yaz akşamları. Öyledir. Yaz akşamları çok vaatkârdır, çağırır insanı hayata, canlılığa. İlginçtir ki bir türlü de ele geçirilemez o akşamlar, hep eksik bir yan kalır. Gece devrilip de vakit sabaha yaklaşırken, bir yaz gününün daha bitmekte oluşunun hüznü basar insanın üzerine. Sanki kaçmıştır bir şeyler gözden, yakalanamamıştır. (Bazı kentler de böyledir bu arada. Asla tam olarak fethedilemezler. Hep çağırırlar ama kendilerini asla teslim etmezler ellerinize.) Kırılgandır yaz akşamları, inceliğine uygun davranmanız gerekir. Dönüyorum ...